Bir şirkette Ar-Ge biriminde çalışan makina mühendisi olarak yazıyorum. Yaklaşık 3.5 yıldır aynı şirkette çalışıyorum. Bugün bir mühendisin patron tarafından nasıl az maaşa çalıştırıldığına dair gözlemlerimi anlatmak, içimi dökmek isterim
Kurumsal diye anılan firmalar nasıldır, hiç deneyimlemedim. Gelişmekte olan ülke kıvamında olan ve nasıl gelişmekte olan ülkeler hiç gelişmiyorsa, onlar gibi gelişmeyen ama hep düzelecek imajı veren bir firmada çalışıyorum. İş tanımı da bununla birlikte hiç netleşmeyen şekilde devam ediyor. Bazen ürün geliştirme, bazen üretim takibi, bazen müşteri ile sorun çözme, bazen gidecek ürünün irsaliyesini kestirmeye kadar giden; bazen pil siparişi takip etmek, bazen de gerçekten yeni ürün geliştirmek ve araştırma yapmak olan dağınık bir iş tanımım var denilebilir. Aslında “ne kadar iş yaparsan o kadar fazla para kazanırsın” inancı tam bir hikaye. Genel olarak tam tersi bir mekanizma var. Ne kadar çok işin olmaması gereken iş yaparsan, kendini o kadar vasıfsız hissettiriyorlar ve daha az ücreti kabul etmeni sağlıyorlar. Bunu yaparken; yapman gereken, uzmanlığın olan işleri daha az yapıyorsun diye bir durum yok tabi. Onu da bitirilmesi gereken sürede bitireceksin, ama araya vasıfsız işler de yapacaksın ki yaptığın vasıflı işleri gölgelesin, sen de kendini çok bir şey sanma diye düşünüyorlar. Sonuç nedir derseniz: “daha çok iş daha az maaş”…
Peki az maaşı kabul ettirmelerinin tek yolu bu mudur? Dolu sebep var. Öncelikle “Biz bir aileyiz” diyen yerlerden uzak durmak lazım. İşin içinde ne kadar anne, baba, abi, abla, teyze, amca var, işler o kadar sakata gelecek demektir. Çünkü yaşanan problemler aile içinde çözülür, arada ufak şevkat gösterileri yapılır, sonra da ailenin büyüğünün dediği olur ya aile içinde, işte şirketlerde de anan baban olmayan tipler böyle bir hava yaratmaya çalışıyor. “Aramızda lafı mı olur böyle ufak şeylerin” söylemiyle ufak problemlerin çözümünü engellerken, “Şirket zor durumda, burası bizim şirketimiz değil senin de şirketin, sizden fedakarlık bekliyoruz” diyerek büyük problemlerin de kabullenmesini sağlamakta bir ustalıkları vardır. Demirel’in “meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz” sözünün devamcısı, hatta daha usta şekilde fark ettirmeden kabul ettiren halleri olarak tanımlanabilir bu tip şirketler. Eğer biraz daha meseleleri mesele etmeye devam edersen orada da algoritmaları boş değil paşaların. Genel olarak “Şimdi tabi bunu problem etmekte haklısın, biz de isteriz bu problemleri çözelim, fakat şu an ayakta kalmaya çalışıyoruz (ki büyük ihtimal geçen yılın bilmem kaç katı kar ederken söylenmektedir bu sözler), sen de görüyorsun kimseyi işten çıkarmamaya çalışıyoruz, diğerlerine de saygısızlık yapıyorsun bence” gibi bir tehdit içeren bir cevapla karşılaşabilirsiniz. Bu cevap en sinsi, en ustalıkla gölgelemeler içeren cevaplardandır. Eğer detaylı incelersek:
- Senin gördüğün problemin farkındayız da bize ne bundan.
- Oğlum biz ne derdindeyiz sen ne derdindesin utanmaz nankör!
- Ne var yani geçen yıldan daha fazla kazandıysak yeni tekneyi nasıl alacağım hiç düşündün mü bunu, anlayamazsınız…
- İşten çıkarılmamana şükretmiyorsun da bu şartlarda bir de gelmiş laga luga yapıyorsun burada. Yani istersen seni şöyle dışarı alalım, asgari ücrete çalışacak milyon mühendis var.
- Şimdi diğerlerinden farkın ne senin denişik misin oğlum sen, huzur mu kaçırmaya çalışıyorsun sen? Bak diğer arkadaşların kuzu kuzu çalışıyor, dur sen, onları da gazlayayım da “bunun sizden ne farkı var” diye onlar sana haddini bildirsin.
gibi güzel bir metnin bu kadar güzel gölgelenmesi gerçekten yılların getirdiği –affedersiniz- puştluğu gerektirir. Şirketlerde de böyle yöneticiler bolca mevcuttur.
Diğer bir taktik görmezden gel taktiğidir. Bu taktik için yeterince evrimleşmiş yöneticiler gene ön plana çıkmaktadır. Zam aylarından önce yapılması gereken zam oranı görüşmesi hiç bir zaman yapılmayacaktır. Bunun lafı bile edilmeyecektir, fakat şirkette sizin yaptığınız işten anlamayan ama verilen görev üzerine sizin performansınızı değerlendirmek zorunda kalan arkadaşların raporları doğrultusunda tanrılar size “yeterli” hatta aslında “içinde bulunduğumuz zor zamanlarda birlik ve beraberliğin zorunlu olduğu” zamanlarda, zam oranını gerekenden bile “fazla” olarak belirlerler. Kimin belirlediği hep belirsiz kalmalıdır. Görülmeyen sorgulanamaz. Böylece aynı internet şirketlerini arayıp muhatap bulma çabanız gibi boşa çıkmanız olasıdır. Performans değerlendiren, topu yönetime atar, yönetim performansın bu şekilde değerlendirilmiş der. Sen sormaktan bıkana kadar bu belirsizliği devam ettirebilecek yöneticiler vardır. Zaten size bu konuda bir tebliğ de yapılmaz, zam ayı maaşında görürsünüz. Muhatap bulsanız da iş işten geçmiştir, tanrılar kararlarını vermişlerdir.
Taktik biter mi çakallıkta, tabi ki hayır. Diyelim ki işinde başarılı, şirketin tutmak istediği birisiniz. Buna karşın doğal olarak ceplerindeki parayı sana verecek değil ya patronlar, az maaşa da ikna etmeli. Cebini dolduramıyorsa bu sefer hayalleri satmaya gelir sıra. Önceki maddelerde belirtilen “zor zamanlarda” olan şirket “Seninle çalışmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. İnanıyoruz ki yakın zamanda falanca pozisyona geleceksin. Şu an çalışmanın karşılığını alamadığını biliyoruz; fakat sonrası için planlarımız var, burada kaldığın sürece ilerde rahat edeceksin. Başka bir yere gitsen en baştan başlamak yerine burada daha kısa sürede istediğin ücretlere kavuşacaksın diye düşünüyoruz ama tabi sen bilirsin” gibi bir ikna sürecine girecektir. Bu cevap da gene aynı puştlaşmayı gerektirir ki ikna olabilesin. Altında yatan ise:
- Valla kuzu gibi insansın vuruyoruz ensene ekmeğini alıyoruz, acayip mutluyuz seninle çalışmaktan, başka böyle enayiyi biraz zor buluruz biz.
- Sen rahat ol, sık dişini koyverme kendini dayan güzel günler gelecek ya emin ol, belki yarın belki yarından da yakın, sabırsız olma bu kadar.
- Biliyoruz etinden sütünden güzel yararlanıyoruz, karşılığında da üç kuruş veriyoruz ama sen de iyi yiyorsun ha. Canım enayi çalışanım benim.
- Güzel günler gelecek ya; düşün ileride kendine kıyafet alırken olsun, dışarı çıkarken olsun düşünmeyeceksin, o derece çılgınlıklar seni bekliyor.
- Ama biraz daha dışarıda içmeye çıkarken 10 kere düşüneceksin, kusura bakma artık olsun o kadar da.
- Oğlum ne zannediyosun, bu saflıkla başka yere gitsen sanki farklı mı olacak, yani en azından burada kal, bildiğin yer.
Pandemi ve ekonomik kriz ile birlikte iyice işsiz kalma korkusu yaşıyoruz. Yöneticiler de bunu gayet iyi biliyor. Kendi durumları ve şirketin durumu ne olursa olsun olabilecek en az ücretten çalıştırmaya çalışan iş yerleri gördüğüm kadarıyla gayet fazla. En azından bu tür oyunları kendi aramızda paylaşıp gözlemlerimizden yararlanmakta yarar var diye düşünüyorum. Sizin de gözlemlerinizi yorumlara ekleseniz ne güzel olur.