Belediye işçileri g(ö)revde

Son zamanlarda önce Kadıköy şimdi de Maltepe belediyesi işçileri greve çıktı. Söz konusu CHP’li belediyeler olunca, bu grevler yasaklanmadı tabi… Zaten bir grevin yasaklanması gibi patron sevici faşist uygulamanın nasıl kolay hayata geçtiğini de anlıyoruz böylelikle. Neyse. Benim burada sizin fikirlerinizi almak istediğim konu bu değil.

Grevler başladığından beri sosyal medyada belediye işçilerinin “maaş beğenmediği”, “asgari ücret alan milyonlara haksızlık ettiği” gibi çokça laf edildi. Hatta “çöpçülük” işinin aşağılandığı bile oldu. Benim dikkatimi çeken ise bu lafları edenlerin bir çoğunun bizim gibi beyaz yakalı tipler olması…

Siz ne düşünüyorsunuz?

Belediye işçisi asgari ücret mi almalı? Asgari ücreti beğenmemek suç mu? Ülkenin neredeyse yarısının asgari ücretle çalışması normal mi? belediye işçilerinin mühendis-mimar işçilerden (o biz oluyoruz) daha fazla maaş almak için ısrar etmesi, grev yapması mı yanlış, yoksa bizim bu maaşları kabul etmemiz mi?

Bu grevler esnasında çalışmıyor olsalar da önemli bir görev yerine getiriyorlar bence: sınıf arkadaşlığımızı hatırlatıyorlar…

Buyurun konuşalım :thinking:

2 Beğeni

Beyaz yakalıların şu basit hesabi yapamadığı düşünüyorum.

Bir kimse işçi de olsa çocuk sahibi olmaya, hayvan bakmaya, tatile gitmeye, kendisini geliştirmeye, devlet karşılamadığı için çeşitli risklere karşı kenarda para biriktirmeye hak sahibi diye düşünüyorum. Tabi bu haklara gelene kadar faturalar kiralar var. Birinin o işçiliği yapması gerekiyor ve kolay bir iş de değil, belki riski var. O nedenle işçi maaşı yüksek denemez. İşçi de İstanbul’daki ranttan payını almadı mı? Yani evlerin satış ve kira fiyatları artmadı mı?

Beyaz yakalı için de aynılari geçerli ancak meslektaşlarımın “işi öğrenmek, deneyim elde etmek” kısmında boyunlarınin büküldugunu ve düşük maaşı kabul ettiğini görüyorum. Bir de kendisinin işçi olduğunun farkında değil arkadaslarimiz. Verdiğin şey emek ve sen iscisin. Aile ile yaşamak çok yaygın beyaz yakalilarda (Kendimden biliyorum). Bu kadar yaygın olması ilginç değil mi? Ev arkadaşı olmadan yaşamak da zor bir çoklarımiz için. Aileden ya da başka yerden gelen maddi desteğiniz varsa unutun, olmak zorunda değildi, olmayabilirdi. O şekilde hesaplayalım, işyerlerinin bize, vergiler kesildikten sonra verdiği bu, yaşamak için.

Tabi bu noktada maaslarimizin 1/3 ünü ve tüketimlerin anormal yüksek miktarını vergi diye alan devleti unutmamak gerekir. İşsizlik için çözümleri yok ama yeni bölüm kuruyorlar. Çünkü bu da öğrenciyi üniversite bölgesinde tüketici olarak tüketmek.

2 Beğeni

Doğru noktalara değinmişsin @harajuku, hepsine katılıyorum. Bu düşünce mantığını besleyen, yaratan nedir acaba? Sanırım bu sorunun cevabını bulmamız lazım.

Maaşlı çalışanın boynu büküklüğünü bu kadar içselleştirmemizi sağlayan, hatta bizzat maaşlı çalışanı bu durumu savunur hale getiren liberal ideolojinin hegemonyası mı acaba? Ya da bu durumun pespayeliğini aşacak bir örneğin olmaması mı engelliyor belediye çalışanlarının haklı olmasının görünürleşmesini?

Başka bir açıdan bakınca aklıma başka bir soru da geliyor… şimdi belediye işçilerini hor gören bu kafa, aynı zamanda iktidardan da sözde en çok dert yanan tayfa diyebiliriz. Peki, bu tayfanın hor gördüğü, hatta sürü diye hitap ettiği seçmen kitlesinden ne farkı var? Tebaalaştığı için hakkını arayamayan, üç beş holdingin zenginliğini kendi itibarı zanneden insanlarla aynı davranıyorlar aslında… hatta “büyük resmi görmek” konusunda da benzer seviyede iddialılar :expressionless:

1 Beğeni

Aşağıdaki grafik önemli. Mavi çizgiler sendikalı işçi oranını, kırmızı çizgiler ise orta sınıfın gelirden aldığı payı gösteriyor. Orta sınıfın gelirden aldığı payın azalmasının tek sebebi sendikalaşma oranının düşüklüğü değil tabi ama yine de sendikalaşmanın düşüklüğünün artan gelir uçurumlarına ve daralan bir orta sınıfa katkıda bulunduğuna dair net kanıtlar var. Sendikaların, gelir eşitsizliğinin sınırlandırılmasında ve orta sınıfın güçlendirilmesinde önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz.
Dolayısıyla sendikalaşmanın artması, işçilerin örgütlenme kapasitelerinin yükselmesi işçi sınıfının tüm kesimlerine ve hatta ortasınıfa bile kazandırır. Mühendis ve mimarların çoğu bugün ücretli çalışan. Ama tabi beyaz yaka çalışanlar bireysel kurtuluş öneren kişisel gelişim safsatalarının etkisi altında kalıyor. Bu tarz düşünceler beyaz yakalar arasında çok daha yaygın. Çalışırken bulundukları pozisyonun da bunda katkısı var gibi. Bu yüzden kendini işçi sınıfın bir parçası olarak görmekte zorlanıyor ama çalışma hayatı tekrar tekrar hatırlatıyor :slight_smile:

Bu konuda eski bir yazıyı da önereyim:

“Beyaz yakalı olmanın, ezen adına iktidar kullanmanın bir bedeli vardır ama. Bu bedelin adına “işin net cazibesi” denilir. Yaygın adı “kariyer”dir. Beyaz yakalının yaptığı iş ona iş ortamında gelirin yanında statüde veriyorsa, bu statünün, kariyerin bedelini, işin sahibiyle özdeşleşerek ödeyecek demektir. Bu nedenle günlük çalışma süresi iş bitene kadardır; haftalık çalışma süresinin sınırı yoktur. Ona verilen statünün, kariyerinin bedelini iş endeksli çalışarak, yirmi dört saat kendisini işyerine adayarak, tüm yaratıcılığını seferber ederek ödemek zorundadır. Her gün daha iyi, hep daha iyi olmalı, hep daha iyi olmak için sürekli iş odaklı düşünmeli ve yaşamalıdır. En büyük rakibi de yanında çalışan ondan daha fazla işyeri aidiyeti gösteren en yakın arkadaşıdır.”

1 Beğeni