Geçenlerde bir yazı okudum. Sıkıntılarımız, problemlerimizin kaynağının kendimiz olduğunu sandığımızı ama aslında bunun sistemin ürettiği çaresizlik olduğuna dair bir yazı idi.
Yaklaşık 10 aydır bir işte çalışıyorum. Çalışma şartları, saatleri, ücreti iyi sayılır. Hatta bir çok yere göre baya iyi. Ama yine de bir şeyler eksik. Belki de mesleğimden (şehir plancı) ötürü yaşadığım sıkıntı. Okulda öğrendiğimiz şeylerin gerçek hayattaki yansımasının sadece rant üzerine kurulu olmasından kaynaklanıyor bu sıkıntı. Okuduğum yazı da 89-90 doğumluların ortak bir huzursuzluğundan ve omuzlarına yıkılmış bir yükten bahsediyordu. Bunu da şöyle açıklıyordu:
“Öncelikle bu yükün entelektüel bir yük olduğu fikri tartışmasız bir gerçek diye düşünüyorum. Yani, ben ve etrafımdakiler Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre tabana yakın insanî ihtiyaçlarını giderebilen kişileriz. Fizyolojik ihtiyaçlarımız, güvenlik gereksinimimiz, birçoğumuzun sevgi ihtiyacı giderilmiş halde; ancak öz saygı, bilişsel ihtiyaçlar (bilgiyle donanmak, yeni meydan okumalar, yeni şeyler öğrenmek) ve en önemlisi, kendini gerçekleştirme gereksinimi gibi daha üst noktadaki gereksinimler açısından yaşanan bir açlık söz konusu gibi.”
yazı başka bir dünya mümkün diyen bizlerin isyanının kolektif bir isyana neden olmasa da bireysel isyanlara neden olduğunu söylüyordu. Peki sizce bu bunalım hali nereye kadar devam edecek?
Maaşın, sosyal hakların, çalışma ortamının iyi olması mutlu olmamıza yeter mi? Yoksa daha fazlasına mı ihtiyaç duyuyoruz?
*Yazı için: http://www.diken.com.tr/genc-yetiskinlerin-neoliberal-yuku-erken-yorgunluk/