Şehir plancısıyım. Gayrimenkul değerleme alanında çalışıyorum. Harita mühendislerinin, plancıların ve jeoloji mühendislerinin buluşma noktası bir meslek. (Mimarlar, inşaat mühendisleri de olur zaman zaman) Buluşma derken biz hep yoldayız, orada buradayız. Nerede gayrimenkul, tapu belediye oradayız işte…
Uzatmayayım bu işi yaparken hep içine düştüğüm durumlar dikkatimi çekmiştir. bir gün Ferhatpaşa diye bir yerde değerleme yaparken dizime kadar batak araziye batmıştım. Pek de kuru olmayan kuru dere hizasıymış. Sonra 70 yaşındaki emlakçı amca ile onun mini kahve tarzı emlakçı dükkanındaki soba ve su ile az biraz çamurdan temizlenmiştim.
Aslında burada bir sitem var ama tam aktaramadım.
Sizin de var mı garip halleriniz?
Sene 2011 di sanirim. 400 yatakli devasa bir hastane yapiyoruz. Saha muhendisi olarak ilk deneyimim ve 2 insaat muhedisi olarak tum sahada nobetlese beton dokumune kaliyoruz. Beton deyip gecmeyin gun asiri temel “kütle” betonlari dokuyoruz ve yaklasik 1500-2000 m3 bandinda oluyorlar ( bu yaklasik 2000 mikser demek olur). Hic unutmadigim N blok; devasa bir bloktu ve hastanenin poliklinik blogu idi. Yaklasik 4 pompa ile gunduzden basladi beton dokumu. 2 gun oncesinde yatakhane temel betonuna arkadasim sabahladigi icin o gece sira bendeydi.
Geceleri o kadar soguk olurdu ki anlatamam: Kah beton mikserlerinin ve pompanin gürültüsü esliginde insani uzaklara goturen o dalginlik ve yirtik bir teneke icinde yakilan kereste atesinin savrulan dumaninin başina buyruk hoyrat halleri, kah beton dokumu tamamlanmamis temel demirleri (bilen bilir 15 cm aralikli demir candir 20cm den fazlasi zarar) ustunde gece yarisi ayaklari takip ederek ustaca yuruyen muhendis halleri…
Benim ilginc halim bir baskaydi elbet… universitede ogrendigimiz beton priz alma sureci ve hidratasyon isisinin pratikte bu kadar isime yarayan bir seye donusecegini ummazdim. Sabaha dogru 40 -45 C dereceyi bulan priz almis temel betonu ustunde uzanip yildizlari seyrederken… uzaktan pompanin sesinin verdigi ritim ve betondan yukselen ic ısınin (hidratasyon) vucudu sarip sarmalayan bir yorgan gibi ustumuzden aştigi… ahhh betonlu geceler ve muhendis yorgunlugu… guzel anilaridi. En komik olani ise uyumak icin kogusa girdigimizde ustumuze sinen kereste dumaninin kokusundan uyandirdigimiz muhendis arkadaslarimizdi. Buna cok aldirmazdim cunku onlar geldiginde de ben uyanip pencereyi acardim.
bugün bir tane yaşadım.
açık alanda bir köye nispeten yakın bir yerde patlatma yapacağız, sorumlu benim. sahada patlayıcı şarj etme işini tamamladıktan sonra jandarmayı arayıp güvenliği almasını istedim. tamam dediler, geliyoruz. sonra işimizi bitirdik, patlayacak yeri boşalttık, ateşleyecek arkadaşa hazır ol ateş emri bekle talimatı verip sahadan çıktım. o esnada birden lüks bir cip sahaya yanaştı, durdu, içinden güneş gözlüklü iki tip indi. araç sivil plakalıydı. ama o kadar yanaştı ki patlayıcı koyduğumuz yerle arasında beş metre var yok. panikle yanlarına gittim, hayırdır dedim. sonra diyalog şöyle sürdü.
- hayırdır?
- sen hayırdır gardaş.
- sahayı boşaltın kardeşim patlatma olacak.
- sen kimsin lan?
- lan derken? siz kimsiniz onu bir anlatın siz.
- il özel idare gardaş. ruhsatınız var mı sizin?
- var. şantiyede. isterseniz oraya geçin, ilgilensinler ne istiyorsanız göstersinler.
- olmaz. biz buradayız. kim varsa buraya gelsin.
- arkadaşım burası patlayacak şimdi. anlatamıyorum sanırım.
- biz izin vermeden patlayamaz. hadi götün yiyorsa patlat lan, biz buradayız.
- nasıl isterseniz.
bu andan sonra yürüdüm, hattı çektirdim, sahayı boşalttım. sireni çaldım. bunlar orada öylece kalakaldı. korkup hemen çıktılar kısa bir süre sonra. yanıma geldiler.
- jandarmayı aradık, geliyor şimdi. bekle sen. bakalım nasıl patlatacaksın, dediler.
- ben sizden önce aramıştım zaten, haberleri var. birazdan burada olurlar, dedim.
sonra diğeri lafa girip ben de maden mühendisiyim, sen kimsin gibisinden sürdürdü muhabbeti. jandarma geldi, bunları sallamadı tabi, güvenliği aldı ve patlattık. bunları da şantiyeye gönderdik, çay içip evraklara baktılar, eksik bulamadılar.
sorun şu, büyük ihtimalle birilerinin torpiliyle il özel idareye memur olan sözümona meslektaşım, gelmiş sahada insanların içinde beni ezmeye çalışıyor. işi de bilmiyor, neredeyse patlama olacak bölgenin üstüne çıkacak geri zekalı. tutanak tutacağım falan diyordu en son. yanındaki büyüğü sus lan zaten ortalık karışık tavrıyla aldı götürdü bunu en son. biz de bütün şantiye gülüştük rezilliğine.
O tipler iyi yiyicidirler yemek isteseydin hemen sorun cozulurdu :)))
Bir de belediyelere torpille mimar olarak giren arkadaşlar var. Sözüm ona yeni mezun. Yetki verilmiş ya sonuna kadar kullanmak istiyor, tabi yeri gelmiyor yersiz kullanıyor. 15-20 yıllık belki de 35-40 yılını doldurmuş mimarların projelerine ön oluru basmamak o olmamış bu olmamış gibi sürekli çomak aramak gibi dertleri var. Bir kaç defa belediyeye git gel yaptırabilirler. Hele de küçük yerdeyseniz. Kolay gelsin.
He he tatmin oldun mu hadi imzala gibi sert bakışlar bazen işe yarayabilir.
dertleri oymuş zaten abi. projeye dahil olmayan hazine arazilerinden rüşvet karşılığı malzeme satıyormuş bunlar.
Bugünkü mesai anılarım, hükümsüzdür.
Bir bölgede patlatma yapılacaktır. Yol kesilmiştir.
Heyecanlı bir kadın sürücü yanaşır, camı indirir:
- Ya of başka yerde patlatsanız olmaz mı?
- (Ben mavi ekran)
- (Yanındaki adam) Saçmalama Betül, çek kenara.
Yaşlıca bastonlu bir amca yaklaşır:
- Sarıgedikli köyüne yol var mı buradan yeğenim?
- Valla amca bilmiyorum ama ben şimdi yol yapıyorum.
(arabalardan inenler kopar)
to be continued
Bugun santiyede kavga cikti. Mekanik ekibi ile afganlardan olusan bir isci ekibi arasinda. Ayirmaya calisirken ben de darp yedim. Tartisma konusu o kadar sacma bi konuydu ki (yemek yerken agiz şapurdatma) fevri hareketler sonucunda olay irkicilik haddine vardi.
Polis cagirayim desen afgan ekip sigortalari yok ve ekmeklerinden olacaklar. Calisma izinleri olmadigi icin sigorta yapmiyor firma; defalarca uyarmama ragmen! Diger taraftan ulkede ekonomik kriz o kadar koklu ki yerli (kalifeye veya kalifiye olmayan) isci bulunamiyor cunku kimse 5 sene onceki maasina calismak istemiyor. Ve gurbette bu sekilde calismaktansa kapisinin onunde daha ucuza ve surekli olmayan islerde calismayi tercih ediyor insanlar. Nitekim biriken bir borc yumagi ile ulkedeki ekonominin duzelmesini medet umarak bekleyen buyuk bir guruh var. Gocmen isciler ise hem kendilerini ifade edemiyorlar hem de calisirken irkci saldiriya ve hor gorulmeye maruz kaliyorlar. Bu insanlar da yasamak zorunda calisma izinleri verilmiyor. Ve daha ucuza kotu islerde yasam mucadelesi veriyorlar.
Bi gun bicak kemige dayanacak gibi bakalim hayirlisi…